Adana'ya geldiğim gün dışarı çıktığımızda, "Daktilo için kağıt alalım." dedim babama. "Nasıl kağıt istiyorsun?" sorusuna, "Düz beyaz kağıt işte." cevabını verdim. Ortak şaşkınlığımızdan babamın payına aldığı cevap, benim payımaysa kendimi garip bir şekilde anlaşılır kılamamak düştü. Çekincemeli geçen kısa sürenin ardından babam "Parşömen istiyorsun yani?" diye sordu. "Evet," dedim, "parşömen istiyorum."
Şaşırdım, unutmuşum. Ne kadar uzun zaman geçmiş, parşömen kelimesini, çizgisiz kağıt anlamında kullanılırken duymayalı. Benim için süs eşyası konumuna düşmüş birlikte büyüdüğüm bazı kültürel şeyler, onları sergilemişim sadece, kullanmayı, hatta kullanıldıklarını unutmuşum.
Bir yandan kötü hissederken, diğer yandan kendimi avutuyor, mantığa sarılıyorum; dil bir iletişim aracı, başkasının anlayamayacağı bir kelimeyi kullanarak, nasıl iletişim kurulabilir ki?
Yani sınırlı bir bölgede bilinen kelimeler, yerel kalıplar kaybolmaya mahkum mu?
Kelimeler o bölgede yaşayan olduğu sürece, kullanılmaya devam eder, yaşarlar ama artık o bölgede yaşamayanlar, göçmüşler için unutulmaya mahkumlar, ya da farklı bir şekilde ifade etmek gerekirse, nasıl ki yaz bitince yazlık evdeki eşyalar unutulmazsa, sadece tozlanmasın diye üstleri örtülünürse ev terkedilmeden önce, yerel dilsel öğelerin kaderi de mumyalanıp bir sonraki karşılaşmaya kadar saklanmak heralde.
Bir gün gelir de, dilek-istek kipi yerine, yardımcı fiil kullanır olmamak istiyorum. Ya da şöyle mi demeli, bir gün dilek-istek kipi yerine yardımcı fiil kullanmayayım. Aman!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder